gündemdekiler
Pazar, Ocak 07, 2007,22:01
Siz! Saddam'dan daha zalim değil misiniz?
Mazlum olanlar, ellerine iktidar geçince kendilerine zulmedenlerden çok daha zalim olabiliyor. Adalet arayanlar, işte o zaman adaleti unutabiliyor. Değerleri için savaşanlar, güce ulaşınca bu değerlere düşmanlarından daha büyük zarar verebiliyor, onları en az düşmanları kadar aşağılayabiliyor. Çıkarların, iktidarın, hırsın; inançlardan, değerlerden, adalet duygusundan çok daha belirleyici olduğuna dair nice örnekler gördük.

Kendilerini Allah yolunda şehadete adayanların, asıl hedeflerini nasıl şaşırdıklarını, küçücük hesapları için düşmanlarıyla nasıl işbirliği yaptıklarını, kendi kardeşlerine karşı zalimden daha zalim olabildiklerini, o düşmanla aynı safta nasıl savaşabildiklerini gördük. Suçladıkları diktatörlerin yolunda giden, tiranlaşan, azgınlaşan, barbarlaşanların kime ne vereceklerini, nasıl adalet dağıtacaklarını sanıyorsunuz?

Bugün Irak'ta, iktidarı ellerine geçirenler Saddam'dan daha acımasız, daha zalim, daha diktacı, daha adalet ve insanlık sevgisinden yoksun değil mi?

İnsanın şunu söyleyesi geliyor: “İyi ki size şimdiye kadar iktidar verilmemiş. Saddam'dan daha çok kan dökecekmişsiniz!” Demeyelim mi bunu?

Saddam'dan daha çok katliam yapmadılar mı? Daha çok insan öldürmediler mi? Daha acımasız ve barbar olmadılar mı? Daha küçük hesapların insanı olduklarını göstermediler mi? Sokak ortasında Müslüman kardeşlerini boğazlamadılar mı? İşgal güçlerinden daha onursuz cinayetlere imza atmadılar mı?

Hani Saddam din düşmanıydı, Amerika'nın piyonuydu? Siz neyin piyonusunuz? Siz din adına savaşmıyor muydunuz? Din ve adalet adına “cihad” etmiyor muydunuz? Şimdi din adına bunca zulmü, katliamı yapmıyor musunuz? Hani Allah için insanlara huzur, mutluluk verecektiniz? Adaleti tesis edip, ülkeyi herkes için yaşanabilir hale getirecektiniz?

Kapı kapı dolaşarak nisanları toplayıp, işkencelerle öldürüyorsunuz, evlerinden sürüyorsunuz, aileleri dağıtıyorsunuz, onlara Amerikan işgalinden daha vahim trajediler yaşatıyorsunuz? İçişleri Bakanlığı binasından yönetilen ölüm mangalarıyla binlerce insanı katletmediniz mi? Cesetlerinin sokaklara atmadınız mı?

İnsanlığa karşı işledikleri suçlardan insanlığın vicdanında mahkum olan Amerika, bir başkasını insanlık suçundan yargılayabilir mi? Ellerinde yüz binlerce insanın kanı olan bir cinayet şebekesi, hangi toplumun haklarını savunabilir? Ve sizin, onunla nasıl bir ortaklığınız olabilir? Kötülüğe daha büyük kötülükle, cinayete daha çok cinayetle, katliama daha acı katliamla, insanlık suçuna daha çirkin insanlık suçuyla karşılık veren hangi toplum iflah olur? Aynı suçlara ortak değil misiniz? Saddam on binlerce insanı öldürdü. Burada onu savunacak değiliz. Kötülük her zaman kötülüktür. Cezasını bulur, bulmalıdır da. Ama Irak'ta öldürülen 700 bine yakın insanın katili sadece Amerika mı? Siz! Saddam'ı asanlar! Siz kaç bin insan öldürdünüz? Ondan daha büyük ölüm yaşatmadınız bu ülkeye? Ondan ne farkınız kaldı?

Saddam'ı astınız, öldürmeye devam edeceksiniz? Bunun dinle, imanla, ahlakla, Müslüman olmakla ne ilgisi var? Asla! Hiçbir ilgisi yok. Bu yüreklerinizdeki intikam duygusunun kontrolden çıktığının, içinizdeki insan sevgisinin yok olduğunun, Allah için yaptığınız mücadelenin aslında dünyevi bir iktidar mücadelesi olduğunun, acımasızlıkta “kafir” diye nitelediklerinizden çok da farklı olmadığınızın kanıtı değil mi?

Ey İran, Saddam için ABD ile ne tür pazarlıklar yaptın! Ey Mukteda Sadr, acına hep inandık, üzüldük. Ama bu pazarlıkta ABD'ye neler tahahhüt ettin! Ey Abdülaziz El Hekim, Bedir Tugayları'nın ve ölüm mangalarının lideri, artık size nasıl saygı duyalım, nasıl inanalım? Suçladıklarınızla aranızda ne fark var? O sarıklarınızı, heybetli giysilerinizi çıkarınca geriye ne kalıyor?

Bu bir Saddam savunması değil. Bu, Irak'ta gücü eline geçirince işgal güçlerinden daha zalim olabilen Müslüman kimlikli herkese yönelik bir şikayettir. Bu, mezhep savaşından kaçınmak için çağrılar yapan birinin, bir zalime karşı savaşanların ondan daha zalim olabilmesinden duyduğu hayal kırıklığıdır! Bu, kirli bir iktidar savaşının, ilkesizliğin, değerden yoksunluğun, aç gözlülüğün ve bencilliğin bir dinin, sembollerinin, değerlerinin ve umutlarının üzerinden yürütülmesinden duyulan rahatsızlıktır.

ibrahim Karagül
 
Pazartesi, Aralık 11, 2006,22:48
[w] Zulmün seyircilerine ödül!
Bugün dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun her insan Srebrenica şehrini "katliam" kelimesiyle birlikte hatırlıyor. İnsanlık tarihinin gördüğü en kahpece zulümlerden biri, savaş sırasında Bosna topraklarında Sırp katil Mladiç'in askerleri tarafından binlerce savunmasız Boşnak sivile uygulandı. Tam 8 bin Boşnak, bu haince katliamın kurbanı oldu. Olay, Srebrenica'da Birleşmiş Milletler tarafından "Güvenli Bölge" ilan edilen bir bölgede cereyan etti. Binlerce sivil Boşnak, BM güvencesine inanarak ve yanlarındaki az sayıdaki silahı da teslim ederek bu "Güvenli Bölge"ye sığınmıştı. Bölgenin kontrolü Hollandalı askerlerin kontrolü altındaydı. Ve o askerler emanete hıyanet ettiler, korunmasız binlerce Boşnak'ı Sırp katil Ratko Mladiç'e korkakça, haince, insafsızca teslim ettiler. Sonuçta tarihi lekeleyen katliam ortaya çıktı. Aciz ordunun aciz komutanı Mladiç tarafından herkesin ortasında aşağılandı. Bu görüntüler daha sonra bir çok televizyon kanalında yayınlandı. Zulüm ve ihanet, bir daha hafızalardan silinmeyecek şekilde belgelendi. Katilamın üstünden 6 yıl geçtikten sonra, dönemin Hollanda hükümeti olaydaki sorumluluğunu kabul ederek istifa etti.

O günden bugüne köprülerin altından çok su aktı. Bugün sivillere yönelik kitlesel katliam görüntülerini kanıksamış insanlar olarak yaşıyoruz. Irak'ta, Lübnan'da çok yakın zamanlarda insanlığın vicdanının almayacağını zannettiğimiz çok acı olaylar yaşandı, kirli ihtirasların, karanlık hesapların katlettiği çocukların görüntülerine tanık olduk. Ama insanlığın vicdanı artık böyle şeyleri alabiliyor. Özellikle son 20 yıl içinde yaşadığımız olaylar değerler sistemimizi alt üst etti, ruhsal sindirim kapasitemizi de arttırdı.

Artık zulme seyirci olmaya alıştık.

İnsafımız neredeyse kurudu.

Ama doğrusu iki büyük dünya savaşı görmüş, büyük acılar ve yıkımlar yaşamış, ağır tecrübelerden geçmiş Avrupa kıtasının neredeyse bir çeyrek yüzyıl kadar kısa bir zaman içinde bu kadar derin bir vicdan iflası yaşamasına şaşırabilecek kadar insafa sahibiz hâlâ!

Hollanda Savunma Bakanı'nın hükümeti adına Srebrenica katliamına sadece seyirci kalma acziyeti göstermiş olan askerlere "üstün hizmet ödülü" vermesine şaşırmak bizim hakkımız. Bu tavrı kınamak ve hatta lanetlemek de... Bu tavır bir istisna olsaydı, sadece Hollanda'yı mahkum eder, suçu kıtaya yaymazdık. Ama istisna değil, Avrupalı yönetimler sık sık küçük politik manevralar adına insafı, vicdanı, insani değerleri ayaklar altına almaya başladılar. Danimarka'da yaşananlar ve halen yaşanmakta olanlar ortada. Dünyada milyonlarca mümini olan bir din açıkça taciz ediliyor, buna karşılık Danimarka hükümeti bu durumu "fikir özgürlüğü" saymakta ısrarlı... İngiltere hükümetinin Irak fiyaskosu ve düştüğü durum herkesin malumu. Fransa ve Almanya yönetimlerinin Kıbrıs konusundaki faullü tutumları, adada yaşamakta olan insanların hayatlarını hiçe sayarcasına Kıbrıs'ı bir politik manevra enstrümanı olarak kullanmalarını yıllardır izliyoruz. Bugün bu hükümetlerin büyük bir çoğunluğu, Irak'ta, Lübnan'da yaşananları bir seyirci gibi izliyor. Tıpkı Srebranica'daki Hollanda askerleri gibi...

Belli ki Avrupa'nın ruh düğmeleri çözülüyor. Dünya savaşlarının ibret miadı dolmuş olmalı. Uzmanlar Avrupa'yı gelecekte bir demografik felaketin beklediğini söylüyorlar. Ama bana kalırsa bu "insan azalması"nı daha geniş boyutlu değerlendirmek lazım!

Gökhan Özcan